Eser Sıra Numarası: 190214eser06
İNSANCA YAŞAMAK
İnsan, evrenin en şereflisi insan… Bütün kainat onun emrine sunulmuş adeta.
Diğer bütün varlıklardan farklı kılınmış. Üstün tutulmuş.Aklı sayesinde öbür
canlıların önüne geçmiş. Bu gücünü zaman zaman olumlu zaman zaman da olumsuz
yönde kullanmış.Ama hiç vazgeçmemiş. Hep merak etmiş, aramış, bulmuş. Bazen
kaybetmiş. Yılmamış. Yine denemiş, denemiş…
Evet,
bizler düşünen bireyler olarak hep bir adım sonrasını merak etmişizdir. Bir gün
sonra neler yaşayacağımızı bilebilmek için yapamayacağımız şey yoktur. Asıl
sorun şu aslında. ‘’Gelecekte bizi neler bekliyor?’’Bu endişeyi hemen hemen
her insan hayatının belli döneminde yaşamıştır. Ben de yaşıyorum. Duygularımı
paylaşmadan önce edebiyat dersinde öğretmenimizin okuduğu ve ezberime aldığım
Ziya Paşa’nın şu iki mısrasını sizlerle paylaşmadan geçmek istemiyorum:
‘’Ne mümkün zulm ile bidad ile imhayı hürriyet
Çalış
idraki kaldır muktedirsen ademiyetten.’’
Gerçekten de ne kadar baskı yapılırsa yapılsın, insanlıktan düşünme yeteneğini
kaldırmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.
Böyle bir dünya ne güzel olurdu kim bilir? Düşünce ve duygularını, başkalarının özgürlük alanına müdahale etmeden serbestçe ifade edebilen insanların oluşturduğu bir dünya daha yaşanabilir olmaz mıydı? Ne dersiniz? Sırf düşüncelerinden dolayı nice insanların horlandığı hatta öldürüldüğü bir dünyada yaşıyoruz maalesef. Örneğin; Galileo, güneş merkezli evren kuramını benimsemiş bu nedenle Vatikan Kilise’si tarafından iki kez yargılanmış, görüşlerini yayması yasaklanmış ve ömür boyu ev hapsiyle cezalandırılmıştır. Ne acı!
Böyle bir dünya ne güzel olurdu kim bilir? Düşünce ve duygularını, başkalarının özgürlük alanına müdahale etmeden serbestçe ifade edebilen insanların oluşturduğu bir dünya daha yaşanabilir olmaz mıydı? Ne dersiniz? Sırf düşüncelerinden dolayı nice insanların horlandığı hatta öldürüldüğü bir dünyada yaşıyoruz maalesef. Örneğin; Galileo, güneş merkezli evren kuramını benimsemiş bu nedenle Vatikan Kilise’si tarafından iki kez yargılanmış, görüşlerini yayması yasaklanmış ve ömür boyu ev hapsiyle cezalandırılmıştır. Ne acı!
Tabi bu ve bunun gibi örnekler bizi yıldırmamalı. Özgür düşünebilme ve
düşüncelerini paylaşabilme biz insanların doğal hakkı olmalı. Ama görüyoruz ki
bu durum sadece sözde kalıyor. Asla öze ulaşmıyor. Bize hep öğretiler sunulmuş.
‘’Bunu bileceksin, böyle davranacaksın.’’ Hatta ‘’Sen şu olacaksın’’ diyecek
kadar ileri gidilmiştir. Ben kendi adıma yaşadığım endişeleri sizinle paylaşmak
istiyorum. Öyle sanıyorum ki benim gibi düşünen gençlerin endişeleri bunlar.
Önce aile sonra toplum baskısı biniyor gençlerin omuzlarına. Aile bireyleri bir
yarış atı gibi yetiştiriyor çocuklarını. Seçeneklerin ve test kitaplarının
arasına sıkışmış bir çocukluk…Ağaca tırmanmadan, düşüp dizini yaralamadan,
salıncakta doya doya sallanmadan, topa özgürce vurmadan, geçen giden bir
çocukluk. Bitiyor dediğin anda bir diğeri başlıyor. Üniversite…Daha zorlu,
daha stresli bir dönem. Spor yapmayı ertelediğiniz, vizyondaki filmleri bir
sonraki sezona bıraktığınız, hatta aşık olma lüksünü bile kendinizde
bulamadığınız bir dönem. Oysa bir daha asla ne çocuk ne genç olabileceğiz. En
güzel yıllarımız ipotek altına alınmış birileri tarafından. Anne babalar
‘’Etraf ne der?’’ telaşı içinde. ‘’Bizim çocuğun onunkinden farkı yok.’’ ‘’Sen
daha başarılı olmalısın.’’ Gibi çıldırtıcı sözler. Daha iyi bir ev daha iyi bir
araba almak için insanın en güzel yıllarını böyle baskı altında geçirmesi
normal mi? Üstelik birçok genç ilgileri doğrultusunda değil de aldığı puan
sonucunda, bir ömür boyu belki de kendisiyle hiç örtüşmeyecek bir mesleği
yapmak zorunda bırakılıyor. Sonra etrafımızda görmeye alıştığımız, mesleğinden
hep şikayetçi olan mutsuz insanlar… Ve onların yetiştirdiği mutsuz çocuklar,
gençler…
Aslında bize uzun gibi görünen kısacık hayatı insanca yaşamak güzel olurdu
şüphesiz. Ülkelerin çıkarları için acımasızca yaptığı savaşlar, ne için
savaştıklarını bile bilmeyen zavallı insanlar, dünyamızı yaşanmaz hale getirmek
için adeta yarışıyorlar. Yarın, benim de bu savaşın içinde olmayacağımı kim
garanti edebilir?
Oysa ben dünyanın tüm güzelliklerini doya doya yaşamak istiyorum.
Oysa ben dünyanın tüm güzelliklerini doya doya yaşamak istiyorum.
Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerini okumak istemiyorum. Kadınların horlandığı
tecavüze uğradığı hatta öldürüldüğü bir dünyada yaşamak beni endişelendiriyor.
Bunların başıma gelebilme ihtimalini düşünmek bile beni ürkütüyor.
Oysa
ben etrafıma şüphe ve korkuyla bakmak istemiyorum.
Bir
depreme maruz kalabilirim. Bu gerçeği kabul ediyorum herkes gibi. Ama sırf para
kazanma uğruna insanların canını hiçe sayan şehirleşmeye ‘’Dur!’’ denmesi
gerektiğini düşünüyorum.
Oysa
gece yatağa yattığımda bu endişeleri yaşamadan güzel rüyalar görmek istiyorum.
İnsanız, hastalanabiliriz. Ancak hastanelerde yaşananları işitiyoruz,
görüyoruz. Para kazanma sevdalılarının çaresiz insanları bir eşya gibi görmesi
son derece üzücü.
Oysa
ben rahatsızlandığımda böyle endişeler taşımadan bir sinemaya gidiyor
rahatlığıyla kendimi emin ellere teslim etmek istiyorum.
Sofraya her oturduğumda ‘’Bunu yersem bana ne olur.’’ demek yerine, bir
domatesi bir soğanı ya da elmayı doya doya yemek, tadına varmak istiyorum.
Derin derin nefes almak ama asla zehir solumamak… Zor ama imkansız değil.
Ben,
gıda terörünün bir parçası olmak istemiyorum.
Ülkemin tüm güzelliklerini görmeliyim. Dağ havasını da almalıyım yayla havasını
da. Denize de girmeliyim tarihi yerleri de gezmeliyim. Ama yola çıktığımda
gideceğim yere varabilecek miyim endişesi taşımamalıyım.Çünkü
ben trafik terörü sözünün hayatımızdan tamamen çıktığı bir dünyada yaşamak
istiyorum.
Geleceğim, bir patronun, bir işverenin iki dudağı arasında olmamalı. İşime
severek gitmeliyim. Emek verdiğim bu işten emeğimin karşılığını da almalıyım.
Yarın, ya benim işime son verirlerse ya ayağım kaydırılırsa gibi sıkıntılar
taşımamalıyım.
Yani
ben insanlara, insanlar da bana güvenmeli.
Büyük mücadeleler vererek sahip olduğumuz Cumhuriyet’in sahipsiz olmadığı
bilinmeli. Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda yetişen bir gençlik
geleceğe daha güvenle bakacaktır. Elimizdeki meşale belli. Gittiğimiz yol
belli. Öyleyse yılmadan, ümitsizliğe düşmeden inandığımız yolda
ilerleyeceğimizden hiç kimsenin şüphesi olmamalı. Yeter ki haksızlıklara dur
diyebilelim. Küçük menfaatler için kişiliğimizden ödün vermeyelim. ‘’Ben’’
değil ‘’Biz’’ diyebilme erdemine sahip olalım. Dil, din farklı gözetmeksizin
kardeşçe yaşanılabilecek bir dünya imkansız gibi görünebilir ama aslında
imkansız değil. Çünkü aklın yolu bir. Neden olmasın?
Aslında söylenecek sözler hiçbir zaman bitmeyecektir. Sizce ben çok mu şey
istiyorum? Sanmam.
“Ben insanca yaşamak istiyorum.”