Eser Sıra Numarası: 200214eser24
GEÇMİŞ GÜZEL GÜNLER
Bir insanın en büyük korkularından birisi de
geleceğe karşı duyduğu endişeleridir. Küçük bir çocuğun sert yüzlü bir adamdan
tanımasa da korkması gibi… Biz insanlar her ne kadar geleceğimizin iyi olması
için çalışsak da çevremizin olumlu olumsuz tepkileri de etkili oluyor bu
endişelerin dozunda. İnsanın istekleri bitmediği gibi bunların üstüne bir de
endişeleri ekleniyor. Sanki evsiz insanların sağanak yağmurlarda kalıp hiç
dinmeyecekmiş gibi yağmur damlalarına acıyla bakması gibi.
Zenginin
fakiri, güçlünün zayıfı, kötünün iyiyi, güzelin çirkini ezdiği bir yerde tabi
ki geleceğe dair endişeler duyarız. Kimileri de geleceğe dair hiç endişe duymaz,
ya derviş tabiatlıdır yazgısına boyun eğmesi gerektiğini düşünür; ya da
umarsızdır herkese ne olacaksa bana da o olur mantığıyla düşünür. Hani elle
gelen düğün bayram der ya atalarımız öyle. Her şeyi zamana bırakırlar ve sur
akar yolunu bulur misali hayatlarını sürdürürler.
Ben endişe duyan tarafta yer aldım hep. Fakat bu endişeler beni
durağanlığa değil de çözüm üretmeye yöneltti. Eğer geleceğimizin iyi, güzel, mutlu,
huzurlu, başarılı olmasını istiyorsak şimdiden tohumlarımızı toprağa ekmeliyiz
ve temeli iyi oluşturmalıyız. Şöyle düşünebiliriz; kimse yıkık, temeli bozuk
bir apartmanda oturmak istemez. İlerde eğer bizler de kendimizi geliştirmez ve
temelimizi iyi oluşturmazsak kimse bizimle çalışmak istemez. Alın teriyle
çalışıp çabalayıp geleceğimizin hakkını bu günden vermeli ve iyi, güzel
olmasını hak etmeliyiz. Bir şeye sahip olmak istiyorsak sahip olunca da
değerini bilmeliyiz. Başkalarının sırtından geçinmek ve armut piş ağzıma düş
misali yaşamamalıyız. Bir ağaç bile mevsimine göre çiçek açıp yaprakla donanıyor
vakti gelince de meyvesini veriyor.
Şu
an yaşadığımız çağda çoğu insan geleceğine karşı bir korkuyla yaşıyor. Bu
korkuların kaynağı içten ya da dıştan beslenerek aklımızı, ruhumuzu yorup
yıpratıyor.Bu endişeler en çetrefillisinden en basitine kadar her insanda
farklı tepkilere yol açıyor. Ben bütün herkesin ortak endişelerinden biri olan teknolojinin
öğrencileri etkilemesi ve olumsuz yönleri üzerinde durmak istiyorum.Gün
geçtikçe teknoloji hızla ilerliyor.Her yeni gün yeni bir şeyler çıkıyor, ya da
var olan gelişiyor.“Tabi ki de hepsi insan hayatını kolaylaştırıyor.”Sıradanlığıyla bakarsak, zararlarını görmezden gelirsek ne çevre kalır ne insan
sağlığı ne de hayatı kolaylaşacak tek insan... Cennet kadar güzel bir yerde
zehirli yılanların gezinmesi ve aynı yerde güzel bir çiçeğin açması gibi…
Teknolojinin ilerleyip gelişmesi güzel bir şey,ama güzel olmasının yanı sıra
zararları da var.Her güzel şeyin acı tarafı da vardır.Bahçeye bir meyve
tohumu ekip filizlenecek mi büyüyecek mi, yoksa büyümeyecek mi diye beklemek
gibi.Teknolojinin ilerlemesini böyle düşünebiliriz. Zararını ise bir kurdun
elmayı içten içe yemesi gibi.Yararını ise bahçeye ektiğimiz çilek meyvesinin
oluşumu gibi hayalimizde canlandırabiliriz.
Teknolojinin
gelişmesi, zararları, öğrenciler üzerindeki olumsuz etkileri ve öğrencileri
yozlaştırması gibi sorunlar beni çok korkutuyor ve geleceğe dair
endişelendiriyor.Şuan biz elimizde Namık Kemal'in, Fuzuli'nin,Mevlana'nın,
Atilla İlhan’ın eserlerini okuyor olmalıyız.Sanatın sporun bir dalıyla
ilgileniyor olmalıyız…Maalesef durum öyle değil, her öğrencinin hatta
reklamlarda gördüğümüz kadarıyla küçücük bebeklerin elinde bir cep telefonu
var. Gün geçtikçe başarı değil, başarısızlık artıyor.Bazı sınıflarda gülünecek
başarısızlıklar oluyor, liseli gibi okuyup yazamayan ünlü harfleri artık yazıda
unutan arkadaşlarımız var. Herkes eve gider gitmez hemen bilgisayar başına oturuyor. Derslerde
kimileri gizliden cep telefonuyla ilgileniyor. Teknolojinin öğrenciler üzerine
böyle olumsuz etkiler yapmasına çok üzülüyorum. İlerde de aynı toplumda aynı
ortamda yer alacağım insanlar böyle mi olacak endişesini taşıyorum.
Geçmişle de gelenekle de bağlarımız kopuyor.Şuursuz, zevksiz, dahası
anlamsız oyunlar, müzikler, giyim tarzları bizi geleceğe de götürmüyor.Taklitçi, hazırcı, üretemeyen ama durmadan tüketen bir nesil haline geliyoruz. Geleceğimize
dair işte bu yüzden endişeliyim. Eskilerin, büyüklerimizin geçmiş öğrencilik
hayatlarına bakınca ve onların ağzından dinleyince öğrenciliğin teknoloji
yüzünden ne kadar değiştiğini acı bir şekilde görüyoruz. Hatta onların zamanında
cep telefonu da neymiş? Cep telefonunu bırakın babalar kızlarını okula zor
gönderiyorlarmış. Teknolojinin gelişmesi iş hayatındaki insanlar için güzel, uzakta
gurbette olanlar için güzel, hasret çekenler için, evrakı ve resmi işlemler
için ve öğrencilerin dersleri yönünden güzel. Biz öğrenciler için bilgisayarın
tek yararı olmalıdır, o da ödevlerimiz, ders tekrarlarımız ve gelecek
sınavlarımız için.
Devir
teknoloji devri olduğu için artık her şey bilgisayar ve internette mevcut. Çoğu
öğretmen ödevler için kaynak olarak interneti veriyor ve dersler hakkında
ayrıntılı bilgileri internetten bulabiliyoruz. Kütüphanelerimiz ve yazılmış
kitaplar atıl kalıyor. Teknolojik olumsuzluklardan sadece birisidir bu…
Kaçırdığımız
dersleri, test çözümlerini, başka şehirler ya da coğrafyalarla ilgili
ihtiyaçlarımızı, meraklarımızı giderebiliyoruz.En basitinden merak ettiğimiz
bir kelimeyi google bize söylüyor. Sanki sihirli bir küreye geleceğimizi sormak
gibi. Babaannem hep bana derdi,“Bizim zamanımızda bilgisayar denen canavar
yoktu.” Bilgisayarı çocukları yutan bir canavar olarak görür, halamlara
gittiğimizde “Şu bilgisayar yerine, telefon
yerine çocuklara oyuncaklar verin.” diye kızardı. Babaannemin anlattıklarına
baktığımda kol saati yok ama saati havaya bakarak anlıyorlarmış.“Hesap
makinesi de neymiş be?” diyor babaannem.O yaşında aklından hesap yapıyor,
benim kâğıt kalemle bile zorlandıklarımı kafadan çözüveriyor.Bir an için çoğu
teknolojik aletlerin olmadığı bir dünya düşündüm, sanki her şey daha güzeldi,
sanal değil gerçek arkadaşlar, gerçek oyunlar, işlek bir zeka, kirlenmemiş
çevre,doğal gıdalar, bereketli topraklar…Sanki yeni bir dünya yeni bir mevsim
gibi…Kısacası hayat yaşamaya değer
gibi. Aniden çalan cep telefonumun hiç de masum olmayan titreşimiyle döndüm
yine sanal dünyama. Şimdi her şey yalan, herkes düzenbaz gibi…
Babaannem
bir keresinde anlatmıştı, onların zamanında kapılar kilitlenmezmiş. Duyduğumda çok
şaşırmıştım, mümkünse şu an kapını kilitlemeden bir yere çık. Hırsızlar hemen
evin altını üstüne getirirler. Babaannem konuşmasına devam ediyor. Zaten hiç
susmaz, haklı da. Çünkü konuşacak mecale de konuya da deneyime de sahip. Biz o
yaşa geldiğimizde ezberciliğimizden dolayı ne tecrübe olacak, ne de teknolojik
kirlerden dolayı sağlık…
Esnaf iş
yerini kilitlemeden namaza, camiye abdest almaya gidiverirdi, diyordu. Bizim
zamanımızda hırsızlık hiç olmazdı, çünkü Allah korkusu vardı. Bizim zamanımızda
güven, saygı, sevgi, merhamet, anlayış, hoşgörü, adalet vardı, diyor.Bizim
zamanımızda teknoloji yoktu, biz o yüzden böyle iyiydik deyip bana teknolojinin
getirdiği zararı bir kez daha hatırlatıyor.Komşular işlerini birlikte
yaparlardı, şimdi komşunla iş yapmayı bırak Allah'ın selamını vermiyorlar. Bizim
zamanımızda güven vardı, şimdi insanlar komşularına bile güvenemiyorlar. Hâlbuki
ev almadan komşu almak lazım, diyor.Aklıma yan komşumuz hiç sevmediğim Leyla
teyze geliyor. Çatık kaşları, en küçük sese karşı şiddetli uyarıları bezdiriyor
beni.Artık güven de yok diyor, babaannem. Demek ki geleceğe karşı
endişelerimizin içinde güvensizlik de var.En kötüsü de bu galiba, insanın
oyuncak bebeğe bile güvenememesi gibi.Hâlbuki bir insanın dostunun olması, arkadaşının
olması ne kadar güzel bir şey…Özellikle o dosta başını yaslayarak derdini
anlatabilmesi güvenebilmesi ne güzel…
Babaannemin lafı bitmez, o geçmişi anlattıkça karamsarlığım artıyor,
fakat sonra diyorum ki: Ya anlatmasaydı güzellikleri nereden bilecektim, mesela
bir zamanlar dünyanın güzel olduğunu bilemeyip hayatı dünyayı içinde
bulunduğumuz an gibi sanacaktık ve tedbirli olamayacaktık. Babaanneler, dedeler
bizim geçmişimiz oldukları kadar geleceğimizin de mimarları aslında, eksik
olmasınlar eski topraklar.
İnsanlar
vakitlerini, korunmak için ya da zarar vermek için yollar aramakla geçiriyor. İşte
böyle bir dünyada insanın yaşama sevinci, huzuru, tadı, mutluluğu, umudu olmuyor.
Böyle bir dünyada her an her şeyin başa gelebileceği endişesi bence insanı
yaşarken öldürüyor. Böyle bir yerde başarıyı yükseltmeyi bırakın git gide
başarı düşüyor. Teknoloji ilerledikçe öğrencileri yozlaştırıyor. Ben böyle bir yerde bu endişelerle yaşamak istemiyorum...Babaannemin anlattığı gibi bir zamanda saygının, sevginin, anlayışın birbirini koruyup korunduğun en önemlisi de güvenin olduğu bir ortamda olmak, kısacası yaşamak istiyorum...
önceki eser / sonraki eser