Eser Sıra Numarası: 190214eser03
YEŞİLSİZ
SOLAN DUYGULAR
Hani ilkbahar
geldiğinde hep bir melodi vardır dinlemeye doyamadığınız. Hani toprak ananın
kucağında bir dans vardır izlemekten bir an bile bıkmadığınız. Hani yeni yağan
göçebe karların konakları vardır, her yıl uğradıkları misafirliklerinden hep
memnun kaldığınız. Hani dostluklarına bakmaktan hiç usanmayacağınız sarmaş
dolaş ağaçlar vardır, sonlarını düşünmekten korktuğunuz. Hani yeşillerinin bin
bir tonundan en güzelini seçmeye çalışmak için yeni baharları gözleyen çocuklar
vardır. Şimdiyi yaşayan geleceği düşünmeye gerek duymayan, hep böyle kalır bu
dünya sanan, mutluluklarına ortak olduğunuz.İnsan bunları birkaç
ayda bile özlerken hiç gelmezse ne olacak? Göçebe karlar konaksız, yaramaz
sincaplar evsiz mi kalacak? Serçeler yeni sahne, kargalar kovulacak yeni yer mi
arayacak? Yeşil diye bir sözcük olmayacak mı? Toprak ana kimi kucaklayacak, kim
ona bu kadar sıkı tutunacak? Rüzgâr kimle oynayacak? Peki ya meyveler,
yapraklar onlar kime tutunacak? En önemlisi de doğayı bu sefer kim süsleyecek?
Geçen zaman her
seferinde yeni bir güzellik mi alıyor bizden yoksa insan mı tüm bunları yapan?
Saçlarını bir kere savurmasıyla herkesi mest eden en güzel sevgili mi gidiyor
yoksa bu sevgiliye duyulan aşkları kıskanan rüzgâr mı onları kaçırıyor? Bir
salınmasıyla yeni âşıklar doğan bu güzelliği ateşte çok seviyor ondan mı ona
sarılıyor yoksa onu paylaşamıyor tek kendinin mi olsun istiyor? Hiçbiri değilse
nereye gidiyor doğanın en güzel ritimlerinin, en güzel renklerinin, en güzel
danslarının sahipleri? Gitgide yok mu olacaklar artık yoksa biz mi onları
küstürdük ya da ateş mi onları yaktı? Rüzgâr mı onları söküp aldı sel mi istedi
onları? Neredeler, nereye gidiyorlar? Neden dallarda şarkı söyleyen kuşlar yok
artık? Nerede çiçekten çiçeğe uçan arılar? Nerede her sabah rüzgârla dans eden
o yeşil topluluk? Nerede yapraktan yaprağa konan el değmeyecek kadar narin,
bakmaya kıyamayacak kadar güzel kelebekler? Nerede…Artık her gün bir acı
daha mı? Her gün eksik bir gövde, bin bir çeşit eksik yeşil mi? Artık bir dost
daha mı olmayacak dünyanın yaşanılabilir olduğunu gösteren, bize yaşam veren?
Kendi özünden gelen toprak yer değiştirirken bile dostlarını, düşmanlarını
kısaca bizi koruyan? Bir dal ya da bir el de mi olmayacak bizim o yaramaz
sincaplarımızı kurtlardan yahut gezginci su kütlelerinden koruyan?Aslında kışın
kahverengi ve beyazın üste çıkmak için kavga ettiği günlerde, yeşilin kısa süre
için de olsa göç ettiği, damlaların uzun ve yorucu bir gezintiye çıktığı,
güneşin yerini bulutlara bıraktığı anlarda büyüyüp bir an önce kardeşleriyle
buluşabileceğini sanarak düşlerine dalan saksıdaki o küçük fidan bizim için
neyse bir ağaç da doğa için öyledir. Yaramaz da olsa uslanmaz da olsa bir evlat
bir ana için neyse ağaçlar da toprak ana için odur. Bir aşk için sevgi mutluluk
neyse güneş için ağaç odur. Bir saklambaçta ebe neyse rüzgâr için ağaç odur.
Fakat nedendir ki bilinmez bu kadar çok varlığa bir şeyler ifade eden ağaç
bizim için bir şey ifade etmez. Artık olmuşken bu vakit, yeşilin her bir tonu bile
küsmüşken doğaya, sevgili gitmek için hazırlanıyorken o uzun yola ileride
beklenir mi yine o her yıl uğrayan misafir bu konağa?
Gelecektekilerin
hediyeleri ne olacak bu gidişle? Yeşilin bin bir tonu yerine kahvenin çorak
tonu mu? Sarının turuncuya çalan rengi yerine boşluk mu? Yeni yeni melodiler
öğrenen bülbüllerin sesi yerine ürkütücü bir sessizlik mi? Ahu gözlü
ceylanlarımızın koşuşturdukları yerlerde ayak izleri yerine çatlaklar mı? Tek
bunlar olsa belki kâfidir. Bizim yaptıklarımız kaybettiklerimizi aşar.
Gözyaşlarımız dökülse, feryatlarımız kulaklarımızda yankılansa, hiç bitmese
ağıtlar işlediğimiz suçlarla bir deniz taşar.